felsefe sozlugu - https://plato.stanford.edu/contents.html
Tuesday, July 23, 2019
Epistemoloji ile bilimde temeller ve engeller
Epistemoloji bilgi irdelemesi üzerine çalışan bir bilim dalı. Etimolojik olarak bakarsak eski yunancada bilgi konuşmaları manasına geliyor.
Yani bu bilim dalı, bilginin nasıl oluştuğu ve nasıl oluşturulması üzerine eleştirel çalışma gerektiriyor.
Epistemoloji, bilim alanında çalışan kişinin, modern dünyaya ayak uydurmasını zorunlu kılıyor, yani bilim adamı zamanla, çevre gelişmesine ayak uydurarak değişebilmeli.
Archetype hususunu ayrica buraya eklemek gerekir. "Archetype" in açiklaması:
Archetype Jung a göre, sosyal ortamdan elde edilen kuramlardır. Mesela bir çocuk dragon un resmini bir masal kitabında görmezse kafasında böyle bir kuram oluşturamaz. Sadece çocukken degil büyüduğümüzde dahi sosyal yaşamımiz vesilesi ile kafamizda bu temel kuramları yani "archetype" leri oluşturuyoruz.
Archetype" ler bir insanın normal yaşamı için ihtiyaç duyduğu temel şeylerdir der Jung.
Ancak Archetype'ler yanlış gerçek olmayan ve kisinin hayatıni bozan bir unsur da olabilir. Zira bebeğe küçükken bu archetype leri aşılayan kişiler anne babası gibi yakın çevresi oluyor. Eğer anne babanım bilgisi ve erdemi zayıf ise aktardıgı bilgiler de zarar verici olabilir.
Bir bilim adamı mesleğini icra eden kişi, işte bu zararlı archetype lerden kurtulmalidır.
Archetype türünde bağlılık olmamalı, aşmalı.
İşte archetype dediğimiz şeyler, temel gerçekler olarak zihnimizin derinliklerindeki yön göstericiler oluyorlar. Ve bunlar bazen bazı bilimlerin temel taşı olabiliyor.
Bu konuda Gödel diyor ki bugünkü bilimde kullanilan, tohumlar niteliğinde olan temel teoriler, kanıtlanamaz niteliktedir. Bu teoriler umulanı alır ve umulanı gerçeğe dönüştürür nitelikteydi der. Bu şekilde Gödel aynen Jung'un psikoloji biliminde bahsettiği "archetype" lerin bilimin her dalında olduğunu söylemektedir.
Gaston Bachelard da bilimin önünde bilim adamının subjektif haliyle bir engel olduğunu söylemektedir. Yani Archetype'ler bilim adamının sübjektifliğini bilime katmasına sebep olmakta demektedir.
Ancak tam bir objectif görüş; yani önyargılardan tamamiyle sıyrılmış bir insan olmak mümkün birşey değildir diyor Max Weber. Bir bilim adamı sonuçta bir otomat, makine veya bilgisayar değil, duygulari ve yasamındaki iyi ve kötü anılarıyla var olan bir varliktır. Weber buna göre bilimin aksaklığını ortaya koymustur.
Bununla ilişkili olarak Herbert Simon rasyonalizmin hayali bir ideal olduğunu söylemiş ve sınırlı rasyonellik kavramıni ortaya koymuştur. Sınırlı rasyonellik, bir insanın, tam rasyonel davranmayacağını, düşünmeyeceğini, dolayısıyla tatmin edici bir çözume gideceği manasına geliyor.
Yani insan bir problem karşısında tüm olası çözümlere ulaşmaya çalışmıyor. Tüm olanaksızlar elendikten sonra, ilk tatmin edici olasılığa ulaştığinda kişi bunu seçiyor. Yani kişi ikinci ve üçuncü veya daha fazla tatminkar verilere ulaşmaya çalışmiyor diyor Simon.
Buna istinaden bilim adamlarının sınırli rasyonellik ile sonuçlara ulaştığı söylenmelidir.
Bu sadece bilim adamları degil, bir dernek başkani, bir beyaz yaka memur, bir temizlik çalışanı veya bir cumhurbaşkanı içinde geçerli.
Bunun sebepleri pek çoktur ama eski ABD dışişleri bakanı ve eski general Collin Powell'ın buna en makul açıklamayı vermi.
Powell diyor ki: " savaş esnasında bilginin %60 ını elde ettikten sonra stratejilerini belirlersin. Eğer elindeki bilgi %60 altında ise, az bilgi toplamışsındır, eğer %60 'dan daha fazla bilgi toplamaya çalışirsan artık çok geç kalmış olursun."
Eski ve yeni dünya da, araştirmalarda zaman, para ve başka pek çok kaynak kısıtlılığı, insanlığı bu yola itmiş olmasi bir başka açiklama olabilir.
Bunu bilmek bilim adamı için önemli. Çünkü ancak bu şekilde kendi bulduğu teorilerin ekeştirilmesini nirmal karşılar ve yeni teorilerin gelişmesini destekler.
Yine de rasyonelliğe ulaşma çabası bir kenara bırakılmamalı. Bunu sağkayacaķ şey de eğitimler olacaktır. Bu insan doğasından kaynaklanan olumsuzlyklara rağmen, Jung'un bahsettiği "archetype" lere olan bağlılığımızı aşmak mümkün olduğunu gösteren birçok örnek mevcut.
Sanırım Gauss'un hikayesiydi: bir gün Gauss okula geç gelir. Ders matematik dersidir. Sinıfta sessizlik ve endişe vardir ve herkes kağıda birşeyler karalamaktadir. Gauss hemen sırasına geçer. Yanındaki arkadaşına sorar: "tablodaki ne?". Arkadaşi cevap verir: " ögretmeni kızdırdık. Ceza diye bu formülü çozmemizi söyledi". Gauss bunu bir normal sınıf odevi olarak algılar ve galiba yarım saat içinde çözer ve kağıdını öğretmene verir. Ve Gauss matematikte hiçbir matematikçinin çözememiş olduğu bir devrim niteliğindeki çözümü böyle gelistirmiştir. Eğer ki Gauss sınıfa yarım saat önce gelseydi, öğretmeninin şunu söylediğini duyacaktı:"hiçbir matematikçinin çözemediği formülu buyrun siz çözün cocuklar!". Bu kendisi için bir "imkansız" archetype 'inu oluşturacak ve bu archetype onun çözüm geliştirmesini engelleyecek idi.
Yine Bachelard diyordu ki: " eğer ki bir bilim adamı marslı imiş gibi bilimsel problemlere bakarsa, iste o zaman dünya tarihinde var olmayan yeni bir görüş açısi ile sorunlara yaklaşabilecektir.
Bu sebepler ile, bilimsel gelişme bugün keskin metodlara artık bağlanmamaktadır. Tesadüfler kazalar ve metod dışi davranmalar, bugün artik bilim dunyasında yadırganmıyor.
Aldous Huxley bir halüsinojen kaktüsden bahseder. Bunu tüketen kişilerin algılarının çok farklılaştığını soyler. Buna istinaden de şu cümleyi sarf eder:"Eğer ki insanın algı kapıları tümüyle açık olsaydı, dünya insana olduğu gibi görünürdü. Yani sonsuz!"
Sanırım Carl Sagan idi; üniversitede verdigi her fizik dersine bir bilim kurgu yazarinı seminer vermek üzere çağırırmış. Sebebi ise şuydu:" bilim kurgu romanlarındaki herşey bugün bilimsel verilere ve araştırmalara dönüştü".
Son söz şu olmalı: insanlar bilim, akıl, bilgelik erdem, kural ve düzen içine kısılıp kalmamalı. Zira bunların kısıtlayıcı da olabildiğini Gauss örneğinde anlattım. Hayatı şekillendiren şeyler, hayal gücü, safça yaklaşımlar, sanat ve hayaller, diğer taraftan basarısizlığı da kabul etmek, ast üst iliskisini bozarak kaotik bir düzende yaşamak ( Van gogh, Einstein, veya John Nash gibi) bilimde gelişmeye ön ayak olduğunu kurumların görmesi gerekir. Aksi takdirde, gelenekler, ritüeller, alıskanlıklar içinde insan sadece antik bir ortamdan öteye geçemez. İnsan gelenek görenek ritüel ve alıskanlıklar ile geçmişin ayak izlerini takip eder. Din'in gelenekçiliği mesela bir bilim adamının teoriler geliştirmesine engel olabilir. Ancak kişi din anlayışını geliştirip, geleneklerin dışında dini düşünme becerisine erişirse o zaman bilim adamı için din engel olmayacaktır.
Şunu her bilim adamı bilmeli; dünya tarihinde gelişme, yolun dışına çıkarak, off-road cipleri gibi maceraya çikarak şekillenmiştir.
Anarşizm konusu, veya diğer adıyla "serbestlik kültürü" ( "culture libértaire"), siyasi sebepler ile Turkiye de suç kabul edildiği için, üniversitelerde bu konuda olumlu şeyler söyleyen bilim adamlarının meslek hayatları sona ermekte ve hatta yargilanma ve hapisle karşi karşiya kalmaktadır. Ancak birçok husus batılı yabancı ülkelerin üniversitelerinde serbest bırakilmiştır, çünkü devlet üniversite araştirmalarına sansürcü zihniyet ile müdahale etmeye çalışmamaktadır. Bu yaklaşım batılı üniversitelerin bilimde daha hizlı büyümesine olanak sağlamıştır.
Mesela toerik anarşizmi bilim dalına uygulayan yabancı bilim adamı Baudrillard ın söylediklerini Turkiye 'de birçok bilim adamı refere etmektedir. Ama Turkiye de bu ekolun kurulması çabalarıdevletin merkeziyetçi organlarinın kontrol sistemi tarafindan zımparalanmıştır.
Yani bir taraftan kendi bilim adamlarına sansür, düşünce suçu kanunları kullanılarak hapis ile tehdit var iken, yabancı bilim adamların serbest kültürdeki düsünceleri kabul ediliyor.
Bu sansür sistemi de, devlet adamlarının archetype'lere mahkum olmasına bağlanmalıdır. Devletin archetype'lere bağlılıği sebebiyle, Türk bilim adamları, yabancı bilim adamlarına nazaran çok daha fazla "archetype" lerin kölesi olmuştur diyebiliriz. Devletin bilim araştırma kurimlarını fazlaca merkeziyetçi anlayışla kontrol altında tutma arzularının yan etkisidir bunlar. Bu şekil sebebiyle Türkiye de bilim sanat ve teknoloji gelişememiştir.
Yani bilim serbestlik ve özgürlük gerektirir. Yasalar bunu sağlamalıdır. Kişi katı kural düzeni, aile veya kurumlardan kalma gelenek görenek ve ritüellere körü körüne bağlı kalmamalıdır. Ancak bu şekilde epistemolojinin engel olarak gördüğü tespitlerini aşmak mümkün olacak. Böylece Turkiye ve insanlık daha mutlu bir geleceğe doğru hızla ilerleyecektir.
Subscribe to:
Posts (Atom)